Dünyaya gelen her çocuk, eğitim alma ve gelişme hakkına sahiptir. Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre yetenekleri ne düzeyde olursa olsun, her çocuğun kapasitesini geliştirecek eğitimi alması önemli bir temel hak olarak kabul edilmiştir. Bu temel hak aslında “bireyin var olma hakkı”dır (Levent, 2011: 15). Geleneksel okulun amacı; herkese aynı eğitimi vermek, belirli bir zaman dilimi içinde önceden belirlenmiş becerilerin ve kazanımların elde edilmesine yardımcı olmaktır. Bu durumda, o yıl geliştirilecek becerileri önceden kazanmış olan veya çok hızlı öğrenen öğrenciler için farklılaştırılmış öğretim olanakları sunulmazsa, bu özellikteki öğrencilerin eğitsel gereksinimleri yeterince karşılanmamış olur (Tomlinson & Alan, 2000: 128).
Bilişsel zekâsı akranlarına göre az gelişmiş (örneğin zekâ bölümü 50 olan) bir öğrencinin özel bazı yardımlar yapılarak mevcudu az olan bir okulda eğitim ve öğretim alması zorunlu bir ihtiyaçtır. Aynı şekilde zekâ düzeyi yaşıtlarının çok üstünde (örneğin zekâ bölümü 150 üstü olan) üstün yetenekli bir öğrencinin de eğitsel ihtiyaçlarının karşılanması için kendi özelliklerine uygun bir okulda eğitim alması gerekmektedir (Levent, 2011: 46-47).
Üstün yetenekli öğrenciler, özellikleri ve gereksinimleri yönünden yaşıtlarından belirgin olarak farklıdır ve normal müfredat dışında farklı eğitici programlarla desteklenmeye ihtiyaç duyarlar (Hunsaker, 1994; Feldhusen, 1997; Renzulli, 1999; Clark, 2002; Horn, 2002). Bu olağan dışı farklılıkları gösteren öğrencilerin eğitimlerini normal okullarda, normal şartlar altında, normal öğrenciler için hazırlanmış program, araç, gereç ve personelle karşılamak mümkün değildir. Dolayısıyla üstün yetenekli öğrenciler için özel yetişmiş personel, özel hazırlanmış programlar, özel araç ve gereçler ile uygun eğitim ortamları gerekmektedir (Enç, Çağlar ve Özsoy, 1987: 6).
Üstün yeteneklilerin eğitimi alanında bazı uzmanlar, maksimum bilişsel gelişim için üstün yetenekli öğrencilerin normal öğrencilerden ayrılmasını ve tam zamanlı örgün eğitim kurumlarında homojen olarak gruplanması gerektiğini savunmaktadır (Fiedler, Lange & Winebrenner, 2002). Bazı uzmanlar ise üstün yetenekli öğrencilerin normal öğrencilerden ayrı olarak eğitim görmelerinin toplumda elit bir grup yaratabileceğini ve bunun demokratik eğitim sürecine ters düştüğünü düşünmektedir (Gamoran, 1992; Maker ve Nielson, 1996; McDaniel, 2002). Üstün yetenekli öğrencilerin zaten başarılı olduklarını ve özel olarak ilgilenilmesine gerek olmadığını savunan bu eğitimciler, tüm öğrencilerin normal sınıflarda heterojen olarak gruplanması görüşüne sahiptir (Winner, 1996; Davalos ve Griffin, 1999; Tomlinson, 1999; Winebrenner, 2000; McDaniel, 2002; George, 2005). Kogan (1995)’a göre bu anlayış, üstün yetenekli öğrencilerin kapasitelerine uygun eğitim hizmeti almasını engelleyen faktörlerin başında gelmektedir. Ayrıca üstün yeteneklilere farklılaştırılmış öğretim sunmak “elit bir grup” yaratmak anlamına gelmediği gibi, bu öğrencilerin özelliklerine uygun eğitim almasını sağlamak demokratik ve sosyal devlet anlayışının bir gereğidir.
Üstün yetenekli öğrencilerin normal akranlarıyla birlikte aynı sınıfta mı yoksa özel bir sınıfta mı eğitim almaları gerektiği konusunda değişik görüşler olmasına rağmen, bu öğrencilerin normal müfredat dışında niteliksel olarak farklı bir programa gereksinim duydukları ve özel öğrenme ihtiyaçlarının karşılanması gerektiği görüşü genel olarak kabul görmektedir (Maker & Nielson, 1996; Chan, 2001; VanTassel-Baska & Stambaugh, 2005). Bunun yanında heterojen gruplama olarak adlandırılan kaynaştırma programı içinde zenginleştirilmiş bireysel eğitim programlarının tüm gruplar için uygun olduğu söylenebilir (Ataman, 1996).
Üstün yetenekli bireylerin doğuştan sahip oldukları olağanüstü potansiyellerini geliştirerek kapasitelerinin en iyisini ortaya koyabilmesini sağlamak, ülkemizin bugünü ve geleceği açısından stratejik önem arz etmektedir. Çünkü bu bireyler geleceğin akademisyenleri, bilim adamları, askeri liderleri ve yaratıcı sanatçıları olacağı için bu bireylerin eğitimleriyle ilgili önlemler alınmadığı takdirde ülkelerin geleceği tehlikeye atılmış olur. Buna rağmen üstün yeteneklilerin eğitimi konusunda ülkemizde son 50 yıl boyunca yapılan çalışmaların ve girişimlerin, bu alanda bütüncül bir bakışa ulaşamadığı ve işlevsellikten uzak olduğu görülmektedir.
Ülkemizde, üstün yeteneklilerin eğitimine yönelik fonksiyonel ve sürdürülebilir ülke ölçekli bir sistemin kurulabilmesi için öncelikle mevcut uygulamaların incelenmesine ve strateji önerilerinin ortaya konmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Bu çalışma, Türkiye’de üstün yeteneklilerin eğitiminde uygulanabilir öneriler sunmaktadır.